Ana içeriğe atla

Toplumda Saygınlık-Bir Halt Olabilme-Başarılı Olma Görüsü

Neden bu üç tanımlamayı aynı başlıkta topladım ,dersiniz?Hepsine ayrı ayrı değineceğim için mi ?

Bu soruya hem evet hem hayır diye cevaplayacağım.Evet çünkü,bu üç başlığı açıklayacağım.Hayır ,çünkü bu başlıkların üçü de aynı kavramda örtüşüyor.

Konuya nerden girizgah yapsam bilemiyorum ama bana söylenilen bir cümleden yola çıkarak üçünü de tek başlıkta açıklayabileceğimi umuyorum.

2005 yılında yaşadığımız acı bir kayıptan sonra kendi çevremden uzaklaşmıştım.Sonra kendi içimdeki o deli buhrandan çıkmak epey zamanımı almıştı.Ben de artık bu buhrandan çıkmam gerektiğini biliyordum.Ne yapsam ne yapsam diye düşünürken o sene lise yıllarından bu yana kütüphanede gönüllü olarak çalışmayı hayal ettiğim aklıma gelmişti.O zaman için bu en yakın arkadaşım Fatoş ile düşünmüştük de nereye başvuracağımızı bilememiştik.Böylece ertelemiştik,zamanla da unutup gitmiştik.
Bu kez bir kütüphaneye gidişimde ordaki güleryüzlü kütüphaneci bir ablayla bu görüşümü paylaştım.Sonraki yıllarda bu ablamla aramızda sıkı bir bağ oluştu.Neyse şöyle böyle derken ve babamın bazı alaycı cümlelerine rağmen kütüphanede gönüllü olarak çalışmaya başladım.Memur gibi mesai yapar gibi çalışıyordum.Kütüphanecilerin sanıldığı gibi az işi olmadığına,kış dönemi ne kadar iş yoğunluğunun olduğunun,Bize ödünç verilen kitapların kaç elden geçtiğini,kitapların tasnifi,ciltlemesi,kayıtı gibi bir çok ayrıntıyı artık öğrenmiştim.Ama bunları öğrenirken bir gün ben de kütüphaneye kapak atarım ,şunun arkasına dayanırım dibi bir düşünce aklımdan geçmedi.Geçirtenler olmadı değil,onlara da he he deyip başımı salladım.
Sonra bir ablam dedi ki ' polis ol da bir vasfın olsun' dedi ben bu işlerle uğraşırken.
Öyle ya,parasız yapılan işin toplumda rolü de olmuyor.Vasfı da olmuyor.Ama boy oldu mu endam olu mu ,tamam ya manken olacaksındır ya polis ya zabıta.bunlar bir vasıftır toplumumuzda.Türkiyee'de gönüllülük bilinci kişisel ruh kazancı diye değil deyim yerindeyse enayilik olarak görülür.  
İşte o zaman başlıkta görmüş olduğunuz üç kavram üzerinde düşünmeye başladım.
Nedir bu vasıf? Halt olabilme ? Başarılı olma ? Kime göre başarılıyız ? Kime göre bir halt olabildik ? Kime göre vasıflarımız var ? Bu etiketleri bize kim yapıştırıyor ?
Toplumumuzda bu açık bir kavram aslında.Sosyoloji okusam tezimi bu konudan verirdim.Açıklaması da zor olmaz,bir çok örnekle çeşitlendirirdim.Neyse,konuyu dağıtmayayım.
Toplum kendi etiketlerini kendi yapıştırıyor.Kendi etiketlerini de istediği gibi beceremeyince bundan rahatsız oluyor.Allahı var ,şimdiye kadar kimse iş bulamadı ,okuyamadı diye nazarımda böyle itici bir görüşe  sahip olmadı.Bu cümleyi de kendimi özeleştiri yapmak için kurmuyorum,genel olarak gördüğüm tablo bu.
Para kazanıyorsan,önemli bir kariyerdeysen vasfın başka,çok daha iyi para kazanıyor,insanların sana yalakalandığını görüyorsan daha iyi bir iştesin ve çok daha iyi bir vasıftasın sanılıyor.Oysa oturduğun makam senin kişiliğini sildiriyorsa ,o görevini terk ettiğinde,makamın da kalmadığın da silik bir hayalet oluyorsun.Bir zamanlar beycim ,müdür beycim diye dolananlar bir bakmışsın ki şimdi bir başkalarının sırtını sıvazlayıp sana içlerinden nanik yaparlar.Karakterin oturmuşsa makamın hep bâki kalır,kanımca.Karakterin lastik gibi uzuyorsa da sonu belli işte....
Halt olabilmek.O da işte bir meslek sahibi olabilmek değil midir? Kime göre halt olabilmek ?bizden az okuyana göre mi,bizden çok para kazanana göre mi,kime göre ? Hayatımızı tanımlayabilen görü bu iki kelimede mi saklı?Peki tamam doğru diyelim.Para kazanmak,önemli bir yerde olmak,düzgün şahsiyetli insanlar olarak da mümkün tabi.Bakın karakterli demiyorum.Karakterli insan,bakış açısını oturtmuş,sevinebilme yetisine de sahip kişidir.Oysa bu insanlar ,herşeye sahip olabilirler ama hala doyumsuz ve sevinçsizdirler.Bence eksik bir anlama duyumuz var 'halt olabilmek' tümcesi hakkında.
Başarılı olmak.Başarılı olmak kişiye mahsus bir görüdür.Herkesin başarı olgusu kendi zihni ve kalbi çerçeversindedir.Mutlu olmak becerisiyle örtüştürüyorum bunu da.Atıyorum ,çöpçülükten bile mutluluk duyuyorsan kim ne derse umurunda olmaz,diğer herşeyi Bu arada habire ders çalışmakta olan genç ya devlet memuru sınavlarına girer,ezberci br sistemle sınavı kazanır memur olur,o da bir önceki eleştirdiğimiz memur zihniyetinde olur;kazanamazsa da gör artık halini.çünkü piyasada bir çok kendisi gibi üniversite bitirmiş,hatta birincilikle bitirmiş rakipleriyle uğraşacaktır.Bu sırada da tabi mesleğin gerektirdiği iletişimdir ,şudur budur özellikler aranacaktır.Bu mu başarılı olmak?Şayet buysa başarılı olmak geride kalan genç nüfus ne olacak?Onlar başarısız!
Bazılarımızın hayatı okul biter,üniversite başlar,biter ,iş telaşı başlar,iş bulunur,eş telaşı başlar,çocuk telaşı başlar,ev alalım,araba alalım,şu da olsun,bu da olsun.....uzar gider.bazılarımız rutini sever ,o kendine göre başarılıdır.Ama ya diğerleri?siz gibi olmayan her insanı başarısız diye yaftalamak niye?

Toplumda saygınlık işte bu konularla kesişim kümesi oluşturur.Kimisi üniversiteleri okur,okumayan bakarsın ki ondan daha gözde olur.daha sosyal olur,daha girişimci.

Geçen gün bir bayan,psikoloğa :
-insanların benim hakkımda ne düşündüklerini merak ediyorum,diyor.
psikolog tahtaya bir şekil çiziyor.Bayana soruyor 'bu neye benziyor 'diyor.Kadın 'şapka' diyor. Spiker ise 'kaplumbağa' diyor.Psikolog ve televizyon ekranından izleyen ben ise 'fili yutmuş bir yılan ' diyoruz.Belli ki Psikolog da Küçük Prens' i okumuş ve etkisinde kalmış,diye geçiyor aklımdan.
Bu esnada psikolog şunu söylüyor :
-bakın,algılarımız ne kadar değişik.senin gördüğünü ben öyle görmüyorum.Sen nasıl görüyorsan kendini ,insanlar da seni öyle görüyor. Gördüğümüz şey aynı olsa bile ,algılarımız farklı.bu yüzden insanların hakkımızda ne düşündüğü umurumuzda olmamalı.

vasfın olsun,cümlesinden sonra böyle bir kaç tatsız cümle işittim.Kafama takmadım değil,taktım.Ama hep gelip geçtiler.İyi şeyler yapınca önce kendim mutlu oldum.Psikoloğun o basit alıştırması bile ufkumda yeni bir ışık daha yaktı.

Zihnimden geçenler bunlardı işte.Sevgiler....
      

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

O o bir Türklerin Emile Zola'sı, O..o bir müzmin bekar , O kadın naturalisti...

*18 Ağustos 1864 doğumludur.Babasından etkilenmemiştir.annesine ise çok düşkündür. Annesi o dört yaşındayken veremden ölmüş ,bunun üzerine teyzesinin evine Aksaray'a yerleşmiştir. *Annesinin veremden ölmesiyle beraber evhamlı biri olur.Hatta Ahmet Mithat Efendi'nin kızını kendisiyle evlendirme teklifini nazikçe reddeder ve ömrü süresince evlenmez.Refik Ahmet Sevengil'in neden evlenmiyorsunuz sorusuna odasında bir nefese dahi tahammül edemediğini ,sinirli olacağını hatta bu sebeple misafirlikte bile kalmadığını dile getirmiştir. *Kadınların arasında uzun yıllar yaşadığı için onlardan etkilenmesi şüphesiz.Örgü ve tentene örmesi,reçel pişirmesi,evini bir kadın gibi titizce temizlemesi onun bu yönünü doğrular. *Sanat için sanat mantığından ziyade sanat toplum için yapılır görüşünü savunmuştur.Türklerin Emile Zola'sı diye bilinir öğretisel naturalizm akımında.'Deneysel Roman' Sadece belli bir kesimi anlatmaktansa halkın günlük hayatı üzerine yazmayı hedefle

Güzel İnsanlar Biriktirmişim,

Bugün bir huysuzluk vardı üzerimde.Gece de uyuyamamışım.Sabah gözümü bankanın mesajıyla açtım.Sağolsunlar,bugün şerefine,alışveriş edeceğim noktalardan ne alırsam üç katı fazla puan vereceklermiş.Ben ise ihtiyacım olmadıkça alışveriş etmeyi seven bir tip olmadığımdan bu mesaj bana yaramadı.Sağolsunlar yine de sağır sultandan önce doğum günümü kutlama lütfunda bulundular. Annem bugün  benim için  hazırlık yaparken  neli pasta  istediğimi sordu.Ben de beş karış suratla yapmamasını söyledim.Dedim ya ,doğum günüm benim için tam bir mutluluk kaynağı değil.Hatırlanmak,kutlanmak güzel şeyler.Sadece yanağıma iki öpücük ve seni seviyorum demeleri yeterli...Yoksa insanların benim için yorulmalarını istemiyorum.Hele hele oruçluyken...Ama annem bu...Koca kazık olmama rağmen tüm gününü mutfakta geçirme pahasına da olsa birbirinden leziz 4 çeşit yemeği yetiştirdi,üzerine bu moloz yığını düşmüş gibi duran bezmin bir kıza doğum günü pastası yaptı.Masayı da kurdu bir güzel...Gık bile demedi..Öyle

Cemal Süreya ,Keyif Sanat Kahvesi'nde

Camında Turgut Uyar'ın Göğe Bakma Durağı şiiri yazılıdır.Uşak'ın farklı ,özgün ,kültür sanat çalışmalarının  yapıldığı ,sahiplerinin de sıcak ,sanatsever oldukları aşikar;) Keyif Sanat Kahvesi'nde şiir okuma akşamlarımız başladı malum.Ben tabi ara ara kaçak olsam da ,her gittiğimde aldığım keyfi size anlatamam. Şiiri bu akşamlar sayesinde sevdiğimi itiraf etmeliyim.Bazı zaman ruhsuz okuyan arkadaşlarımın okumasından keyif almasam da ,onların şiire karşı duyarlılığı ,zaman geçtikçe okumalarında çaba sarfettiklerini görünce,bu tür ince şeylere önem verdiklerini  düşününce mutluluğum artıyor aslında.Bu yüzden bu açıdan bakınca tahammül edebiliyorum. düşünün,önceden şiir yazıp şiir okumayan,bildiği şiir ikiyi geçmeyen kişiyken şimdi başka şairler tanımak için çaba sarfediyor,sevdiğim şairlerin kitabını bizzat alıyorum. Ama şiir yazmıyorum artık !!! Boyumun ölçüsünü aldım,şiir yazmak ne kadar kolay görünse de zor zanaat ,bunun farkına vardım:-))) Sanırım iyi de o