Ana içeriğe atla

Daktilo dediğin hayata benzer,kardeşim

Lise yıllarında bilgisayar kullanmasını bilmezdim.O seneler bilgisayarlar yeni ve lüks sayıldığı için okullarda pek yaklaştırılmazdık.Bilgisayar derslerimiz hep  GB,MB gibi kuramlar üzerinde kuruluydu.Sanki aklımızda kaldı!
Ne zaman elimiz klavye tuşu gördü o zaman anladık bilmem ne megabyte olduğunu.
Bir arkadaşımız vardı sınıfta.Bir tek onun bilgisayarı vardı.Yazıcısı da vardı.Dönem ödevini onunla yapardı.
Ama o o seneler hiç özenmedim bilgisayara.Aslına bakarsan illa bir bilgisayarımız olsun diye tutturan bir insan da değildim.
Ben daktilomun olmasını isterdim.Tiyatro oyununda bir kere daktilo kullanmıştım.Ben yazdıkça onun şak şak diyen sesini, elimle şöyle bir itivermemle tırrrr eden sesi sevmiştim ben.

Abimler her bilgisayar alalım dediğinde 'ben daktilo alalım' derdim.Tabi kardeşimle abim yazı yazmayı çok sevdiğimi biliyorlardı.Abim 'bilgisayarda hatalarını silebilirsin,daktiloda silemezsin' diyordu.Bazen aklıma yatmıyor değildi doğrusu.
Hatta 'tamam ,bilgisayarım da olsun,daktilom da ' derdim.

Daktiloyu hayata benzetiyorum aslında.Hayatta geri alacağın bir tuş yoktur.Backspace dediğin tuşla hatalarını ,üzüntülerini silemezsin.Görünüme tıklayıp sayfana süsler yapamazsın hayatta.Daktiloda da böyle bir program yoktur.Bu yüzden bana daktilo hayatla ilgili görüler kazandırmıştır.
Sonra çok geçti geçmedi abimin bahanesiyle bir bilgisayar alındı.Haftası olmadan bilgisayarı çökerten yegane kişi olarak tarihe geçtiğimden eminim.Sonra o bilgisayar kardeşimin elinde kaç şekle döndü.Şimdi kasası her an ameliyeta hazır bir beden gibi duruyor.Ama çalışıyor,afiyetteler kendileri...

Gel zaman git zaman evimizde çift kasa ,çift monitör,çift işlemci olmaya başladı.Zaten evinizde elektronikçi bir kardeşiniz varsa bunları öğrenmeniz işten değildir.

Müzik dinleme ,yazı yazma seanslarımdan sıkılan kardeşim 'sana da bilgisayar toplayalım' demeye başladı.Sonra kendim bir dizüstü bilgisayar aldım.Kurtuldu benden bir nebze.Ara ara bilgisayarını açıp yine, almadığım bazı müzik dosyalarını alıyorum.Sonra onun iş bilgisayarı oldu.Evimiz bilgisayardan geçmez oldu.O yine onları ara ara takıyor kullanıyor işte.
Şimdi bilgisayar boşta.Bir zamanlar sıra bana ne zaman gelecek diye kapıştığımız bilgisayar çoklandı.Ama zaman az.Bu kadar bilgisayar arasında daktilo hevesin azaldı mı,diyeceksiniz.Hayır,her gördüğümde 'bir gün daktilo alacağım'diyorum.
İki şık şık,iki tık tık; pardoon bu doktorlar için kullanılıyordu değil mi?
Bir gün daktilo alacağım .Sesinin yansımalarını yazarım size yine....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

O o bir Türklerin Emile Zola'sı, O..o bir müzmin bekar , O kadın naturalisti...

*18 Ağustos 1864 doğumludur.Babasından etkilenmemiştir.annesine ise çok düşkündür. Annesi o dört yaşındayken veremden ölmüş ,bunun üzerine teyzesinin evine Aksaray'a yerleşmiştir. *Annesinin veremden ölmesiyle beraber evhamlı biri olur.Hatta Ahmet Mithat Efendi'nin kızını kendisiyle evlendirme teklifini nazikçe reddeder ve ömrü süresince evlenmez.Refik Ahmet Sevengil'in neden evlenmiyorsunuz sorusuna odasında bir nefese dahi tahammül edemediğini ,sinirli olacağını hatta bu sebeple misafirlikte bile kalmadığını dile getirmiştir. *Kadınların arasında uzun yıllar yaşadığı için onlardan etkilenmesi şüphesiz.Örgü ve tentene örmesi,reçel pişirmesi,evini bir kadın gibi titizce temizlemesi onun bu yönünü doğrular. *Sanat için sanat mantığından ziyade sanat toplum için yapılır görüşünü savunmuştur.Türklerin Emile Zola'sı diye bilinir öğretisel naturalizm akımında.'Deneysel Roman' Sadece belli bir kesimi anlatmaktansa halkın günlük hayatı üzerine yazmayı hedefle

Güzel İnsanlar Biriktirmişim,

Bugün bir huysuzluk vardı üzerimde.Gece de uyuyamamışım.Sabah gözümü bankanın mesajıyla açtım.Sağolsunlar,bugün şerefine,alışveriş edeceğim noktalardan ne alırsam üç katı fazla puan vereceklermiş.Ben ise ihtiyacım olmadıkça alışveriş etmeyi seven bir tip olmadığımdan bu mesaj bana yaramadı.Sağolsunlar yine de sağır sultandan önce doğum günümü kutlama lütfunda bulundular. Annem bugün  benim için  hazırlık yaparken  neli pasta  istediğimi sordu.Ben de beş karış suratla yapmamasını söyledim.Dedim ya ,doğum günüm benim için tam bir mutluluk kaynağı değil.Hatırlanmak,kutlanmak güzel şeyler.Sadece yanağıma iki öpücük ve seni seviyorum demeleri yeterli...Yoksa insanların benim için yorulmalarını istemiyorum.Hele hele oruçluyken...Ama annem bu...Koca kazık olmama rağmen tüm gününü mutfakta geçirme pahasına da olsa birbirinden leziz 4 çeşit yemeği yetiştirdi,üzerine bu moloz yığını düşmüş gibi duran bezmin bir kıza doğum günü pastası yaptı.Masayı da kurdu bir güzel...Gık bile demedi..Öyle

Cemal Süreya ,Keyif Sanat Kahvesi'nde

Camında Turgut Uyar'ın Göğe Bakma Durağı şiiri yazılıdır.Uşak'ın farklı ,özgün ,kültür sanat çalışmalarının  yapıldığı ,sahiplerinin de sıcak ,sanatsever oldukları aşikar;) Keyif Sanat Kahvesi'nde şiir okuma akşamlarımız başladı malum.Ben tabi ara ara kaçak olsam da ,her gittiğimde aldığım keyfi size anlatamam. Şiiri bu akşamlar sayesinde sevdiğimi itiraf etmeliyim.Bazı zaman ruhsuz okuyan arkadaşlarımın okumasından keyif almasam da ,onların şiire karşı duyarlılığı ,zaman geçtikçe okumalarında çaba sarfettiklerini görünce,bu tür ince şeylere önem verdiklerini  düşününce mutluluğum artıyor aslında.Bu yüzden bu açıdan bakınca tahammül edebiliyorum. düşünün,önceden şiir yazıp şiir okumayan,bildiği şiir ikiyi geçmeyen kişiyken şimdi başka şairler tanımak için çaba sarfediyor,sevdiğim şairlerin kitabını bizzat alıyorum. Ama şiir yazmıyorum artık !!! Boyumun ölçüsünü aldım,şiir yazmak ne kadar kolay görünse de zor zanaat ,bunun farkına vardım:-))) Sanırım iyi de o