Ana içeriğe atla

Çocuk olmaktan Birey olmaya giden çizgiye...




Yaşlanıyorum galiba ben. Çünkü ne zaman bir çocuk ,kendimden küçük bir genç görsem " bizim zamanımızda böyle miydi " diyorum içimden. Bazen de annemle sohbetlerimizde dillendiriyoruz bunları.
Çevremize bakıyoruz değerlendiriyoruz . Bazen kişilerden yola çıkıyoruz ama amacımız onun arkasından konuşmak filan değil . Amacımız ve gittiğimiz yol ,onlardan hareketle değişen toplum sürecimiz .Hayat akışımız .
Ne zamandan beri bu konuyu gündemime getirmek hep aklımda .


Bu hafta misafirlerimiz vardı.Ama bunun yanında toplam 4 çocuk vardı farklı yaşlarda.Bizim eve gelirken hep bilgisayar oyunu diye hevesle geliniyor ve saatlerce kalkılmıyor o ekranın başından.Biri ben geçicem biri sen çok geçtin diye ağlamalar da cabası.
Çocukların erken yaşta bilgisayarla bu kadar haşır neşir olması ben de zeka belirtisi uyandırmıyor.
"Şimdikiler fena ,bizimkisi daha 3 yaşında bilgisayarı açıyor kendisi oyun da açıyor " vs. söylemleri. Hadi açıyor filan tamam ,bir nebze tolere edelim.Saatler boyu kalkılmaması ise ayrıca bir garip.Büyüklerin de onun hayat kurtarıcı bir nesne olarak görmesi apayrı bir garip.
 tabi misafirlerle ilgilenmekten çocuklara ayıracak zamanın olmuyor maalesef. O yüzden o kadar telaş arasında onların bilgisayar başında olmasını umursamıyor insan..
Ama dün bir değişiklik yaptım. Çocukları bilgisayarın başından kaldırdım.Çocuklar hemen, dakika 1 gol 1 "ne zaman gideceğiz ki canım sıkıldı" demeye başladı. bir süre umursamamış gibi yaptım .Bu can sıkıntısından bakalım kurtulmak için nasıl çare bulacaklar . 
Gittim bu  arada büyüklerle oturuyorum.Derken -
Sesler gültü,kavga,şamata...derken sazı elime aldım.Kitabımı alıp yanlarına gittim.Ellerine de kitap verdim.Bir süre zor kıyamet okundu kitap.sonra birbirimize anlattık.Sonra fıkra anlattık birbirimize.Tekerleme ,şarkılar derken birbirimizi tanımaya yönelik oyun oynadık. 
Şimdi gel de söylenme .Çocukluğum boyunca yanımda hep bir kitap bulundurmuş yoksa bile yanımda o evde o süre içinde okuyabileceğim bir kitapla vaktimi geçirmişimdir. Sokakta oynamasını,gezmesini seven arkadaşlarım da kendi halinde oyunlarını oynar,evciliklerini oynardı.
(Daha olmadı zaten anneannem herkese dantel öğretiyordu.Ben öğrenemedim.Baktılar olacak değil sen kitabını oku diye azad etiiler beni.Allah razı olsun ;)


tüm bu dediklerimden hareketle sonuca ulaşmak istediğimde kafamdaki model çocukların sadece teknolojiye kapılmaması kendilerine motor ve sosyal becerilerini kazandıracak güzel çalışmalar..
Buna da en iyi somut örnek sık sık takibinde bulunduğum SEMİ MUTLU ELLER....
bu tüketim çağında çocukları biraz üretkenliğe ve yaratıcılığa özendirmek gerekiyor bence. Kendine güvenen,kişilik sahibi,farkındalık sahibi bireyler bu küçük adımlarla atılıyor.Kişi başkalarının imzasını değil kendi imzasını taşıyor.
Ben hatırlıyorum da liseden çıktıktan sonra iki sene sonra cep telefonum olmuştur.Tamam şimdi çevresel koşullar bir başka güvenlik açısından ama yine de kaş yaparken göz çıkartıyor gibi oluyoruz.Bakıyorum çocuğun elinde benim telefonum kadar üst model.Düşünsene o telefonu bile "alacağım ama ihtiyacımı karşılar mı boşuna o kadar vermeyeyim "diyorsun.Sonra da çocuk telefonun başından kalkmıyor.sonra eleştiriyorsun "hiç ders çalışmıyor ,dikkat dağınıklığı var "
Bu konuda kesin ve netim çocukta neyi eleştiriyorsak sahibi biziz bu konuda. 



"Çocuğum yoktan anlamıyor ,marka istiyor "
şu var bence "benim çektiğimi çocuk çekmesin ,bizde görsün " diye yetiştirdiğimiz çocuklardan kendimiz şikayet ediyoruz.
ister çocuğumuz olsun ister olmasın bir abla,bir teyze bir hala bir dayı, bir amca hepimizin bunda payı var küçük de olsa. 
sonra "çocuklarımız mutlu değiller " olmazlar.Çünkü onun için çaba sarfetmedi.Çünkü sen verdin eline .
Küçükken annem dikerdi kıyafetlerimizi.10'lu yaşlara geldiğimizde abimlere pantolon filan alınırdı ama annem bana etek ,elbise dikmeye devam ederdi.Sonra erkek kıyafeti filan demez giyerdim.Şimdi moda terim unisex ya ,biz o zaman unisex munisex mi biliyorduk ,giyiyorduk valla.O zamanlar böyle imkanlar yok tabi.
Şimdi de diyorum "iyi ki de yokmuş " "iyi ki şimdi doğmamışım "


Bugün Doğan Cüceloğlu'nu dinledim. " Şahsiyetli çocuklar yetiştirmek diyor .Kimisi diyor hayata davetkâr ,kimisi çocukluktan hüzünlü...
Bazı anneler görüyorum o kadar ilgisiz ki ,çocuğu başından gitsin de ,çocuk ne olursa olsun...geliyorlar sonra anneliğin kutsallığından bahsediyorlar...Kimisi de o kadar çok sırtına almış ki çocuğunu tüm dünyası o...Bu da tehlikeli...Bazı anneler ise gerçekten çocuklarına bakıyorum da belli oluyor gerçekten çocuğun hali,nden tavrından nasıl iyi yetiştirildiği...
Anne diyorum ama baba da önemli .Çoğu baba eskisi kadar otorite değil .bu güzel aslında. Ama çocuğun her istediğini yapması da bana mantıklı gelmiyor.Anne kontrol sağlamaya çalışıyor baba ise herşeyi alıyor. Kontrol mekanizması bitti.



Nerden nereye geldim şimdi.Çocuğun olmayınca kolay konuşuyor insan değil mi :)
Şaka bir tarafa sanırımm ben otoriter biri olacağım.Annem kadar iyi olmayacağımı düşünüyorum.Çünkü çocuk yetiştirmek kitaptan okuyup da yetiştirmeye benzemiyor.biraz içgüdüsel ve fazla sabır gerektiren bir şey. Benim çocuğum olsa bana çekerse yandım valla . 

Ay neyse uzadıkça uzuyor yazıyor.bu aslında sohbet konusu.
Bazen yazarken sohbet ediyormuşum gibi geliyor .

Ha bu arada çocukların teknoloji ile bu kadar içiçe olup erken tanışmasıyla ilgili bir makale okumuştum .Yeri gelmişken paylaşayım...

sevgiyle kalın... 


Yorumlar

Mutlu Eller dedi ki…
En sondan başlayayım: verdiğin link açılmadı. Merak ettim.
Beni anlatman, deyim yerindeyse örnek olarak göstermen çok hoş:) Kusursuz değiliz, teknolojiden uzak durmak imkansız. Bizim evde de çocuklar kullanıyor, ancak sınırlı sürede. Tamamen yasaklamak da çok doğru gelmiyor bana. Okullar artık ödevlerin bir kısmını internet üzerinden veriyor, proje araştırmaları vs. için gene internet lazım. Bir bakıma tamamen kurtuluş yok yani:) Ancak yazdıklarına tamamen katılıyorum, şimdiki çocuklar bizden zeki falan değil. Bu yanlış bir algı. Bu kadar çok uyarılanın olduğu bir dünyada çok normal davranışlar bunlar.
Kolayca elde eden çocuk hep daha iyisini bekliyor ve sıkıntının en küçüğüne bile tahammülü yok. Halbuki sıkılacak ki bir şey keşfetsin, oyun bulsun. Bu teknolojik bağ ailelerin de işine geliyor, at çocuğu önüne saatlerce gıkı çıkmasın. Ev dağılmıyor, karı-koca kendine vakit ayırıyor, kafa şişmiyor... İnan bana okula başlayıp daha makası eline almamış çocuklar var! Şaşırıyordum önceleri artık ona da alıştım. Ve günümüz çocuklarının çoğunda problem var deniyor, dikkat eksikliği doktorların ve velilerin sevdiği güncel ve en popüler hastalık.Tıpkı yetişkinlerde yaygın olan depresyon gibi.
Çocuk büyütmek gerçekten emek istiyor ve aslında her şey gibi. Yedirip okula yollamakla bitmiyor iş. Bazı konuları 1000 kere açıklayacak sabır lazım insana:) Geçenlerde bir arkadaşım sormuştu, çocuklar bir şey için tutturursa nasıl yapıyorsun diye. Bir kere hep konuşarak büyüttük bizim çocukları, ufacıkken bile. Ben hiçbir marketten, mağazadan ağlayarak çıktığımı hatırlamam. Günümüze gelirsek, Peer Ole artık 12 yaşında. Tabii ki zaman zaman bir şeye özenip geldiği oluyor. İhtiyaç değilse (ki çoğu zaman değil) zaten alınmıyor ve seçenekler sunuyorum. "ya kumbaranı açar kendin alırsın ya da doğum gününü, yılbaşını beklersin."
Çocuk büyütmek deyince aslında çok farklı etken giriyor devreye. Eskiyle kıyaslarsak yıkım olur:) Bizler büyürken annelerimiz becerikliydi. Biz onları dikerken, örerken, yemek pişirirken vs. gördük. Biraz büyüyünce yardım ettik hep. Artık bunları yapan anne modeli az, çocuk neyi görüp nasıl öğrenecek. Çalışan anne modelinde hele ki büyük şehirlerde el işi yapan, mutfağa giren kaç anne var ki! Hafta sonu gelsin de kendimi AVM`lerden birine atayım diyen daha çok sanırım.
Konu çok yönlü, asıl endişe ettiğim bu dijital nesil ilerde nasıl olacak. Kocaman bir soru işareti benim için...
Şükran dedi ki…
Öncelikle linki tekrar burada paylaşayım semi : http://www.baknebuldum.co/teknolojiye-bakis-acinizi-degistirecek-bir-yazi-mutlaka-okuyun/
bu kez açılacaktır.Şayet açılmazsa kopyalayıp yapıştırmanı rica edeceğim senden.
evet dengede olması gerkiyor.Ki,dediğin gibi bu devirde de uzak kalmak zaten imkansız.Ben eksik söylemiş olabilirim.Aslında yorumun çok hoşuma gitti.Benim eksik kaldığım yerleri tamamlamışsın.
Hatta iznin olursa benim yazdığa ek olarak yorumun aynısını misafir yazar olarak eklemeyi düşünüyorum.En azından arşivlerde bu şekikde bulunsun,arada kaynasın istemiyorum....
Anne gözüyle bakmak elbette bir başka :-)
Teşekkür ederim yorumunla kattığın değer için :-)
Mutlu Eller dedi ki…
Rica ederim, yazına da ekleyebilirsin elbette:) Linki biraz önce açtım, herkesin okuması lazım gerçekten. Çok teşekkürler, ben de bu yazıyı paylaşacağım.

Bu blogdaki popüler yayınlar

O o bir Türklerin Emile Zola'sı, O..o bir müzmin bekar , O kadın naturalisti...

*18 Ağustos 1864 doğumludur.Babasından etkilenmemiştir.annesine ise çok düşkündür. Annesi o dört yaşındayken veremden ölmüş ,bunun üzerine teyzesinin evine Aksaray'a yerleşmiştir. *Annesinin veremden ölmesiyle beraber evhamlı biri olur.Hatta Ahmet Mithat Efendi'nin kızını kendisiyle evlendirme teklifini nazikçe reddeder ve ömrü süresince evlenmez.Refik Ahmet Sevengil'in neden evlenmiyorsunuz sorusuna odasında bir nefese dahi tahammül edemediğini ,sinirli olacağını hatta bu sebeple misafirlikte bile kalmadığını dile getirmiştir. *Kadınların arasında uzun yıllar yaşadığı için onlardan etkilenmesi şüphesiz.Örgü ve tentene örmesi,reçel pişirmesi,evini bir kadın gibi titizce temizlemesi onun bu yönünü doğrular. *Sanat için sanat mantığından ziyade sanat toplum için yapılır görüşünü savunmuştur.Türklerin Emile Zola'sı diye bilinir öğretisel naturalizm akımında.'Deneysel Roman' Sadece belli bir kesimi anlatmaktansa halkın günlük hayatı üzerine yazmayı hedefle

Güzel İnsanlar Biriktirmişim,

Bugün bir huysuzluk vardı üzerimde.Gece de uyuyamamışım.Sabah gözümü bankanın mesajıyla açtım.Sağolsunlar,bugün şerefine,alışveriş edeceğim noktalardan ne alırsam üç katı fazla puan vereceklermiş.Ben ise ihtiyacım olmadıkça alışveriş etmeyi seven bir tip olmadığımdan bu mesaj bana yaramadı.Sağolsunlar yine de sağır sultandan önce doğum günümü kutlama lütfunda bulundular. Annem bugün  benim için  hazırlık yaparken  neli pasta  istediğimi sordu.Ben de beş karış suratla yapmamasını söyledim.Dedim ya ,doğum günüm benim için tam bir mutluluk kaynağı değil.Hatırlanmak,kutlanmak güzel şeyler.Sadece yanağıma iki öpücük ve seni seviyorum demeleri yeterli...Yoksa insanların benim için yorulmalarını istemiyorum.Hele hele oruçluyken...Ama annem bu...Koca kazık olmama rağmen tüm gününü mutfakta geçirme pahasına da olsa birbirinden leziz 4 çeşit yemeği yetiştirdi,üzerine bu moloz yığını düşmüş gibi duran bezmin bir kıza doğum günü pastası yaptı.Masayı da kurdu bir güzel...Gık bile demedi..Öyle

Cemal Süreya ,Keyif Sanat Kahvesi'nde

Camında Turgut Uyar'ın Göğe Bakma Durağı şiiri yazılıdır.Uşak'ın farklı ,özgün ,kültür sanat çalışmalarının  yapıldığı ,sahiplerinin de sıcak ,sanatsever oldukları aşikar;) Keyif Sanat Kahvesi'nde şiir okuma akşamlarımız başladı malum.Ben tabi ara ara kaçak olsam da ,her gittiğimde aldığım keyfi size anlatamam. Şiiri bu akşamlar sayesinde sevdiğimi itiraf etmeliyim.Bazı zaman ruhsuz okuyan arkadaşlarımın okumasından keyif almasam da ,onların şiire karşı duyarlılığı ,zaman geçtikçe okumalarında çaba sarfettiklerini görünce,bu tür ince şeylere önem verdiklerini  düşününce mutluluğum artıyor aslında.Bu yüzden bu açıdan bakınca tahammül edebiliyorum. düşünün,önceden şiir yazıp şiir okumayan,bildiği şiir ikiyi geçmeyen kişiyken şimdi başka şairler tanımak için çaba sarfediyor,sevdiğim şairlerin kitabını bizzat alıyorum. Ama şiir yazmıyorum artık !!! Boyumun ölçüsünü aldım,şiir yazmak ne kadar kolay görünse de zor zanaat ,bunun farkına vardım:-))) Sanırım iyi de o