Ana içeriğe atla

Ağlamış da bulunduk,gelin olamadık



Hastaneye bir gidiyorsa insan,bir daha gidesi geliyor."Ay bugün hastaneye gideceğim,sevincimden ölüyorum çok heyecanlıyım "diye değil. Bir gidiyorsun,doktor bir şey daha istiyor.Sonra günü tutmuyor,yarın bir daha,öğleden sonra bir daha giidiyorsun.Yoksa...Öyle hastaneye uçarak gidenlerden değilim.Hatta çok ihmalciyimdir bu konuda.Gitmem ,gitmem sonra da acısını bir kaç defa giderek çıkartırım.Özlemişim de haberim yokmuş:)
Bu kez de böyle bir durumda  bir gün önce tahliller ,bir sonraki gün ultrason olacak diye gittim.Tahlil için bir gün önce aç giden ben ,bir sonraki gün için de görevli "aç gel ve sıkışık gel" deyince ben de öyle hazır ve nazır gittim.
Sıkışık deyince tabi benim muzur zihnim yine yaptı yapacağını.Bununla ilgili envai çeşit espri üretti.O an aklıma gelenlerle hakikaten değme stand-up çı şovmenlere taş çıkartırdım.
Sen böyle içinden espriler yapakoy ,ben göreceğim yarın seni ,dedi içimdeki şeytan.
Sabah kalktım.Hazırlığımı yaptım.Zaz'ı da kulağıma bir taktım.Zaz yürürken o melankolik hale ve yürüyüşe çok yakışıyor.

Hastane yollarına vurdum kendimi.Acil servise yetişecek ambulans gibi ayaklarım.Bir gidiyor ki,görmeyin.Yetişebilene aşkolsun.
Sonra sonuçları aldım.Aşağı indim.Ultrason çekim tarihi almıştım zaten bir gün önce.Alırken kimliğimi de istedi görevli.Tarihi verdi.Ertesi gün de ne hikmetse kendi verdikleri tarihi üstüne kontrol alıyorlar.Yine kimlik istiyorlar.Bir süre sonra kağıdı inceleyen görevli demesin mi,bunun protokol süresi bitmiş diye. 
-Ee dün de kimlik istediniz,tarih verdiniz,dün demiyordunuz ama bunun protokol süresi bitmiş diye.Bitmiş olsaydı dün de tarih vermezdiniz!
Çok da tantana koparmadan hatta hiç koparmadan(!) geri döndüm.Gerçekten de Allah var koparmadım.Başka zaman olsa azıcık tantanayla da işimi gördürmeyi bilirdim ben ama....
Zaten sabahtan gönülsüz gelmiştim.İyi oldu.
Bir yandan da,bu da aradan çıkıverecek ,doktor da bir şeyim olmadığını söyleyecek ,rahatlayacağım diyordum kendi kendime.Yani her zamanki gibi ikilemdeydim.
Görevli memur da bunun süresi bitmiş deyince sevinsem mi üzülsem mi bilemedim.
Tekrar kulaklığı kulağıma takıp film tadında kendimi bahar yağmuruna attım.
Ağlamış da bulunduk,gelin olamadık ,misali  kendimi sıkışık(!) halde güzide caddemize attım.

Yorumlar

Firarî Yolcu dedi ki…
:) Gülümsetti beni.
Eee tekrar mı gideceksin canım?
Geçmiş olsun bu arada.
Şükran dedi ki…
yok tatlım,hastane ile olan özlemimi şimdilik giderdim.Uzuuuun bir süre uğrayacağımı sanmıyorum.Çok teşekkür ederim.:-))

Bu blogdaki popüler yayınlar

O o bir Türklerin Emile Zola'sı, O..o bir müzmin bekar , O kadın naturalisti...

*18 Ağustos 1864 doğumludur.Babasından etkilenmemiştir.annesine ise çok düşkündür. Annesi o dört yaşındayken veremden ölmüş ,bunun üzerine teyzesinin evine Aksaray'a yerleşmiştir. *Annesinin veremden ölmesiyle beraber evhamlı biri olur.Hatta Ahmet Mithat Efendi'nin kızını kendisiyle evlendirme teklifini nazikçe reddeder ve ömrü süresince evlenmez.Refik Ahmet Sevengil'in neden evlenmiyorsunuz sorusuna odasında bir nefese dahi tahammül edemediğini ,sinirli olacağını hatta bu sebeple misafirlikte bile kalmadığını dile getirmiştir. *Kadınların arasında uzun yıllar yaşadığı için onlardan etkilenmesi şüphesiz.Örgü ve tentene örmesi,reçel pişirmesi,evini bir kadın gibi titizce temizlemesi onun bu yönünü doğrular. *Sanat için sanat mantığından ziyade sanat toplum için yapılır görüşünü savunmuştur.Türklerin Emile Zola'sı diye bilinir öğretisel naturalizm akımında.'Deneysel Roman' Sadece belli bir kesimi anlatmaktansa halkın günlük hayatı üzerine yazmayı hedefle

Güzel İnsanlar Biriktirmişim,

Bugün bir huysuzluk vardı üzerimde.Gece de uyuyamamışım.Sabah gözümü bankanın mesajıyla açtım.Sağolsunlar,bugün şerefine,alışveriş edeceğim noktalardan ne alırsam üç katı fazla puan vereceklermiş.Ben ise ihtiyacım olmadıkça alışveriş etmeyi seven bir tip olmadığımdan bu mesaj bana yaramadı.Sağolsunlar yine de sağır sultandan önce doğum günümü kutlama lütfunda bulundular. Annem bugün  benim için  hazırlık yaparken  neli pasta  istediğimi sordu.Ben de beş karış suratla yapmamasını söyledim.Dedim ya ,doğum günüm benim için tam bir mutluluk kaynağı değil.Hatırlanmak,kutlanmak güzel şeyler.Sadece yanağıma iki öpücük ve seni seviyorum demeleri yeterli...Yoksa insanların benim için yorulmalarını istemiyorum.Hele hele oruçluyken...Ama annem bu...Koca kazık olmama rağmen tüm gününü mutfakta geçirme pahasına da olsa birbirinden leziz 4 çeşit yemeği yetiştirdi,üzerine bu moloz yığını düşmüş gibi duran bezmin bir kıza doğum günü pastası yaptı.Masayı da kurdu bir güzel...Gık bile demedi..Öyle

'21 Aralık Blog Coşması

Herkese merhaba, İyisiniz hoşsunuz afiyettesiniz inşallah. Günlerden bu yana 21 Aralık furyası sürüp gidiyordu.O da bitti gitti.Maya takivimine göre on yıl önce de kıyamet oluyordu zaten.Yine bir şey olmadı.Delinin biri kuyuya bir taş attı ,medya da bunu alladı dalladı süsledi püsledi bir alamet-i farika şekline dönüştürdü. Aklıma şimdi Hüseyin Rahmi Gürpınar geldi Kuyruklu Yıldız Altında İzdivaç.Bilen bilir kuyruklu yıldızın  günlük hayatta insanların arasında nasıl rivayetlere yol açtığını yansıtıyordu bu romanında, yazar. Aynı mesele, yine benzer konuşmalar arasında geçmiyor mu şimdi... Hay Allah ,hiç mi değişmeyiz kardeşim,hiç mi :) Bu arada Şirince'de şaraplar ucuzlamış  ve bu kez yerli turistler sarmış Şirince meydanını...Hani ilk Şirince etkilenecekti ya bu 21 Aralık kehanetinden:)    Ah bu Mayalar..Mayalarrrr...Neyse burdan hareketle bugünlerde dolaşan bir mimi yazmak istedim ben.Ebru'yu ziyaretim sırasında yorum yapıp seve seve bu mimi cevaplama kara