Ay Ay Ay :-)) Geldim ben! Çok şükür sınavları da atlattım.Moralim çok iyi sayılmaz ama şu saatten sonra yapacak bir şey de yok doğrusu !
Bugünlerdeki ruh halim muson iklimini aratmıyor doğrusu.Bir bakıyorsun keyfimden kahkahalarımın bini bir para.Bir bakıyorsun yüzüm turşu satıyor.İki dakikam iki dakikama uymuyor.Ne bu ya, allak bullak oldum.Hani ne var diyeceksiniz,bu kadar çabuk değişecek,nedir seni bu ikileme düşüren?
Bazen içim kahkahalar atarken direkt soğuyor.Benim dışımda insanların bu halimi görmesinin imkanı yok.Çünkü ,maşallah dışım seni yakar içim beni yakar kıvamından iç güveyiceyim.Yani şu an bana sallama boşverin deseniz inan çaresi yok.
İçimdeki huzursuzluğun sebebini biliyorum aslında.Hayatımda herşeyin tıkırında gitmediği de muhakkak ama Ben de bir gerçeğim....Onlar muhakkak hayatımda var.Hayatımda hep bir belirsizlik var .Ben zaman zaman bu duyguyu zaten yaşıyorum.... Da, içimdeki ben bunu anlamıyor ,kardeşim!
Bugün kampüse giderken otobüsün en arkasına geçmiştim.Ayaktaydım.Ve ben kampüse ayakta tıklımtıkış gitmekten pek bir mutluydum bir ara.Rüzgarın yüzüme vuruşu ,çevreyi gözlemek,insanları izlemek,gelişmeye çabalayan bir şehrin kaoslarını görüp düşünmek beni şımarttı.Kendimi hayatın göbeğinde hissettim.....
Bu seyire akan tekerleğin üzerinde jonglörlük yaptığımı hissettim.Ben de bir cambazdım.Bu cambaz ustalığını yaparken sınav hazırlığında es verdiğimde, arada kaçamak okuduğum kitaplar da bana kılavuzluk etti.
Geçtiğimiz günlerde çoğu arkadaşımız, okuduğu kitapları fotoğraflayıp blog yazısına eklemişti.Benim de pek bir hoşuma gitmişti bu fotoğraflar.Ben de aldım elime objektifi;şak şak şak çektim cicim ;)
En beğendiğim kadrajı da bu yazının sonuna iliştiriveriyorum böyle.
(Burada bir parantez açabilirim.1800'lü yıllardan basımı olan Vogue Dergisinin 1000.yıl olması itibariyle Vogue dergisi dergi sayfasını bu ay özel olarak 1000 sayfa yapmış.Sırf arşiv amaçlı alasım var.Tabi bu şehirde bulabilirsem !Bulursam bu kadraja o da girer yani. )
OYUNCU OLMAK İSTEYEN KONSERVATUARA GİTMESİN, FELSEFE OKUSUN!
ve devamında şöyle söylüyor :
'Oyuncu olmak için gelen arkadaşlarım' Hocam oyuncu olmak istiyorum, hangi konservatuara gideyim' diye soruyor. Hiçbirine gitme! Git felsefe, psikoloji, sosyoloji oku. Çok daha iyi oyuncu olursun. Üniversitenin tiyatro kolunda da tiyatro yap, kendine öğret diyorum. Çünkü kendimize öğrettiğimiz bir sanattır tiyatro. Bisiklete binmek gibi. Bisiklete binmeyi size kimse öğretemez. Bineceksiniz, dengenizi bulacaksınız. Ama eğer siz felsefe, psikoloji, sosyoloji, tarih okumuş bir insansanız, tiyatro yaparken hem algınız çok daha açıktır, yaptığınız sanat da çok daha değerli olur. Ben boş vakitlerinde piyano çalan doktora daha çok güvenirim.
Ben de diyorum ki,eğer gerçekten insanları ve olanları anlamaya çalışıp anlam katmaya çalışanlardansanız,insana dair, hayata dair bir şeyler ilginizi çekiyorsa, bu kitap da elinize geçerse neden okumayasınız:-)
Yine uzun bir blog yazısı oldu değil mi,farkındayım:)Sohbet ediyormuş gibi hissediyorum yazarken kendimi.Hepsi ondan.bölemiyorum da.Her bir konu kendi uzunluğunu kendi oluşturuyor.Ben de bu bütünselliği bozamıyorum.Huyum kurusun ;-)
Bugünlerde Yaşar'ın Dem albümündeki Onun Vedası şarkısını severek dinliyorum....
Hani diyor ya ;
Yine karşılaşırız/Dünya küçük ,Aşkın büyük.....
Sevgiyle kucaklıyorummm....
Bugünlerdeki ruh halim muson iklimini aratmıyor doğrusu.Bir bakıyorsun keyfimden kahkahalarımın bini bir para.Bir bakıyorsun yüzüm turşu satıyor.İki dakikam iki dakikama uymuyor.Ne bu ya, allak bullak oldum.Hani ne var diyeceksiniz,bu kadar çabuk değişecek,nedir seni bu ikileme düşüren?
Bazen içim kahkahalar atarken direkt soğuyor.Benim dışımda insanların bu halimi görmesinin imkanı yok.Çünkü ,maşallah dışım seni yakar içim beni yakar kıvamından iç güveyiceyim.Yani şu an bana sallama boşverin deseniz inan çaresi yok.
İçimdeki huzursuzluğun sebebini biliyorum aslında.Hayatımda herşeyin tıkırında gitmediği de muhakkak ama Ben de bir gerçeğim....Onlar muhakkak hayatımda var.Hayatımda hep bir belirsizlik var .Ben zaman zaman bu duyguyu zaten yaşıyorum.... Da, içimdeki ben bunu anlamıyor ,kardeşim!
Bugün kampüse giderken otobüsün en arkasına geçmiştim.Ayaktaydım.Ve ben kampüse ayakta tıklımtıkış gitmekten pek bir mutluydum bir ara.Rüzgarın yüzüme vuruşu ,çevreyi gözlemek,insanları izlemek,gelişmeye çabalayan bir şehrin kaoslarını görüp düşünmek beni şımarttı.Kendimi hayatın göbeğinde hissettim.....
Bu seyire akan tekerleğin üzerinde jonglörlük yaptığımı hissettim.Ben de bir cambazdım.Bu cambaz ustalığını yaparken sınav hazırlığında es verdiğimde, arada kaçamak okuduğum kitaplar da bana kılavuzluk etti.
Geçtiğimiz günlerde çoğu arkadaşımız, okuduğu kitapları fotoğraflayıp blog yazısına eklemişti.Benim de pek bir hoşuma gitmişti bu fotoğraflar.Ben de aldım elime objektifi;şak şak şak çektim cicim ;)
En beğendiğim kadrajı da bu yazının sonuna iliştiriveriyorum böyle.
Tutunamayanlar romanının nerdeyse 100 sayfası kaldı okunacak.Ağır gidiyor.Zaman içerisinde kitap okuma rutinlerim sadece okuma seyrinde gittiği için hemen bitiyordu.Oysa bu son yıllarda kitap okuma hobimi biraz abarttım.
Nasıl abarttın peki,sorusuna karşılık şunu diyorum:
Önceden kitabı okur,içinden tek tük notlar alırdım.
Şimdi kitap okurken o kitap ile ilgili yazılmış yazılar,makaleler,paylaşımlar,inceleme yazılarını da okuyorum.Yetmiyor ,bu dürtüyor beni,yazar hakkında daha çok şey bilmek istiyorum.Sonra karaktere fazla kafa yorduğum için de ,içim sıkıntılıyken bu tür kitapları okumaya ara veriyorum.Böyle böyle derken Bu Tutunamayanlar kitabı elimde bir hayli süründü.Çok beğendiğim kült bir kitaptır kendisi.Zor okuduğum için beğenmedim sanılmasın.Ama okumaya başlayacaklara ,halim selim ruh tabiatlarının öğrenmeye ve irdelemeye müsait zamanlarında okusunlar.Bir de her kitabın bir okunma zamanın olduğunu ve bunun kişiden kişiye değiştiğini düşünürüm ben....
(Bu fotoğrafı çektikten sonra kaçamağım arasında Notos ve Stanislavski de girdi.
O yüzden kadrajda değiller.)
Notos dergisi benim için önemli bir dergidir.
Her ay oluşturduğu bir yazar klasörüyle ve edebiyat başlığıyle beni kendine çekiyor.İki ayda bir yayınlanan bu dergiyi her fırsatta almaya çalışırım ben .Alırım da! Başka hiçbir dergiyi onun kadar düzenli almadım bugüne dek.Sahne dergisi dışında!Notos bu sayfasında kısa öykü yazanlar için ayrı bir yazı var ki,tam bir derleme yazısı niteliği taşıyor.Kısa Öyküyü Kısa Öykü Yapan Şey Nedir , yazısını Francine Prose yazmış,Sevgi Şen ingilizceden çevirmiş.Bu yazıda envai çeşitlerde öykü örnekleri ve öykü isimleri aldım:-))
(Burada bir parantez açabilirim.1800'lü yıllardan basımı olan Vogue Dergisinin 1000.yıl olması itibariyle Vogue dergisi dergi sayfasını bu ay özel olarak 1000 sayfa yapmış.Sırf arşiv amaçlı alasım var.Tabi bu şehirde bulabilirsem !Bulursam bu kadraja o da girer yani. )
Bu kitap isminden de anlaşıldığı üzere bir tiyatro kitabıdır.Konservatuarlı öğrencilerin temel ders kitabı yerine geçer hatta.Oyunculuk üzerine kurulu derslerden örneklemeler içerir.Ama bunu kuru kuru vermez de hoca sanki dersteymiş de sahne çalışırmış gibi okursunuz.Oysa ben bu kitabı felsefe,psikoloji,sosyoloji,hayatla sanatla içiçe olan her insana salık veririm.Sanat kitabı olması haricinde tam bir davranış bilimi kitabı özeliğini taşır.Zaten bu yüzden söylememiş midir Haluk Bilginer bir röportajında:
OYUNCU OLMAK İSTEYEN KONSERVATUARA GİTMESİN, FELSEFE OKUSUN!
ve devamında şöyle söylüyor :
'Oyuncu olmak için gelen arkadaşlarım' Hocam oyuncu olmak istiyorum, hangi konservatuara gideyim' diye soruyor. Hiçbirine gitme! Git felsefe, psikoloji, sosyoloji oku. Çok daha iyi oyuncu olursun. Üniversitenin tiyatro kolunda da tiyatro yap, kendine öğret diyorum. Çünkü kendimize öğrettiğimiz bir sanattır tiyatro. Bisiklete binmek gibi. Bisiklete binmeyi size kimse öğretemez. Bineceksiniz, dengenizi bulacaksınız. Ama eğer siz felsefe, psikoloji, sosyoloji, tarih okumuş bir insansanız, tiyatro yaparken hem algınız çok daha açıktır, yaptığınız sanat da çok daha değerli olur. Ben boş vakitlerinde piyano çalan doktora daha çok güvenirim.
Ben de diyorum ki,eğer gerçekten insanları ve olanları anlamaya çalışıp anlam katmaya çalışanlardansanız,insana dair, hayata dair bir şeyler ilginizi çekiyorsa, bu kitap da elinize geçerse neden okumayasınız:-)
Yine uzun bir blog yazısı oldu değil mi,farkındayım:)Sohbet ediyormuş gibi hissediyorum yazarken kendimi.Hepsi ondan.bölemiyorum da.Her bir konu kendi uzunluğunu kendi oluşturuyor.Ben de bu bütünselliği bozamıyorum.Huyum kurusun ;-)
Bugünlerde Yaşar'ın Dem albümündeki Onun Vedası şarkısını severek dinliyorum....
Hani diyor ya ;
Yine karşılaşırız/Dünya küçük ,Aşkın büyük.....
Sevgiyle kucaklıyorummm....
Yorumlar
Sayfandaki yazılardan istifade ettiğimi hatta feyzaldığımı söylemek istiyorm. Teşekkür ederim. (Sayfanıın bir izleyici üyesi olmak için bir buton baktım ama göremedim. Yaşlılık işte:) Nasıl kaydedebilirim.. )
tutunamayanlar en iyi roman türkiyede bence.
acu, bayılırım, uffff, şaane.
notos hatırlamadım ama du hemen bakarım.
:)
hadi hadi ama keyfin yerine gelsin.
stanislavski kitabını okumuştum.
taşer de iyilerden bi de.
özdemir nutku kitapları da iyi.
:)
Deeptone,
Evet benim yazılarım sanırım en kısası böyle.Dediğim gibi sohbet havasında yazdığım için bölemiyorum.Neslihan Acu'yu ilk kez okudum ama beğendim:-)
çok iyi.
ayfer tunçtan sonra en sevdiğim şu sıralarda.
:)
Gerçekten de o dönem senin henüz okumadığın kadarını okumuş ve yarım bırakmıştım.Geçenlerdeyse Hakan Günday'ın Az'ını okuyunca Tutunamayanlar ile ilgili bir saplantı beni yine ona çekti.Ama yine yarım kaldı...Sanırım benim zamanım hala gelmedi..